Yazar ve çizer Suat Gönülay’ın Harabe ve Labirent adlı yapıtı Karakarga yayınevinden çıktı

Feryal Çeviköz 

Hayat bizi hep çalışmadığımız yerden sınar, test eder. Çünkü tür olarak; varoluş tembelleriyiz.

Bu noktada, içsel sesimizi, özümüzün merkezi sağ beyin yarımküremizin titreşimini, fısıltısını; buna- Toltek gibi kadim uygarlıklar, şamanik toplumlar, “Büyülü öz” yanımız diyor- dış dünyanın kalabalık ve gürültülü sesleri arasından duyabilmemiz çok zor değil mi?

Ancak zihnimizi ve zihnimize sürekli tecavüz eden gürültüyü bir kere susturabilmeyi öğrendiğimiz zaman gizemin kapısının da aralandığını görürüz.

Suat Gönülay’ın Sonsuz Cuma Günü’nün görsel olarak yazılmış yeni çizgi romanı, ki buna çizgi roman demek tür olarak öyle sınıflandırıldığı için doğru olsa da benim açımdan yetersiz kalıyor.

Yeni bir tanımlama bulmak arzusu uyandırıyor bende.

Usta, diyeyim, kendisi arka kapakta Kadim lisan olarak betimlemişse de ben aynı zamanda bu kitabın; Kadim Lisan’ın kapısını açan bir tür anahtar sözlük olduğunu düşündüm.

Düşünenler bilir ki; Dünya’ya geldiği andan itibaren bir kimlik arayışı içine giren tek canlı türüdür insan.

Kitap aslında kadim bilgeliğin ve şamanik bilgeliğin, gelmiş geçmiş bütün yaradılış efsanelerinin ve varoluş efsanelerin (büyük patlangaç, tufanlar, batışlar çıkışlar) özümsenmiş bir hali olduğunun bilişsel sağlamasını yapıyor. Nereye bakacağınızı hatırlarsanız- çünkü bu unutturuldu; aslında her şey iç içe ve her şey görünür.

Harabe ve Labirent, böyle bir Dünya ve evren süreci içinde yaşananlarla, olaylarla büyük bir eşzamanlılık taşıyor.

Kitapta, mitolojilere, efsanelere ait, merak ettiğiniz her şeyin şifrelerini görebiliyor ve bütün taşları kafanızda ya da beyninizde, yerine oturtabiliyorsunuz. Oldukça kapsamlı ve ayrıntılı bir Mitoloji Sözlüğü olduğunu söyleyebilirim Harabe ve Labirent’in.

Büyük bir sabır ve araştırma ürünü olarak, “sabır”la örülmüş olması da Kadim Lisan’ın en önemli unsurlarından birini içeriyor. İnsan türü tembel olduğu ölçüde sabırsız da değil midir?

Bence kendimizi hapsettiğimiz bilinç düzeyimiz, bizim evrenin tümünü anlama kapasitemize yeterli gelmiyor. Ancak yazgımız ve veya yazılımımız o kadar kibirli ki bu basit gerçeği göremiyoruz ve değişmek için de çok azımız farkındalıkla hareket etmeyi seçiyor ve başarıyor bunu.

Anında ve yerinde fısıltılı ve ışıltılı işaretini göremediğimiz bir sürü şey, zihnimiz tarafından üretilen şaklabanlık kararları almamıza neden oluyor.

Tamamlanma aşamasında bedeni ve ruhu anomaliye uğramış olan insan, kendini hep yetersiz, eksik hissediyor.

Oysa Dünya’nın Firavunlar’la gasp edilmiş tarihçesine bugünün kaotik ortamından baktığımızda her şey daha net görülebilir.

Sır perdesinin bilincinizden kalkmasına niyet ettinizse, mutlaka Harabe ve Labirent’i okumalısınız. Ancak bunu yaparken dikkatli olun, bildiğiniz ve inandığınız bütün gerçeklik yerle bir olabilir. Ve insanın neden tamamlanmamış olduğunu idrak edebilirsiniz ki bu oldukça sarsıcıdır.

Bilinçaltına hapsettiğiniz tüm korkularınızdır yer altı labirentlerinde tutsak edilmiş olan bilgelik. Yer altı ve yer üstü, ışık ve karanlık, iyilik ve kötülük, eril ve dişil sevişip bir olmadıkça o bilgelik insan bilincine yansımayacak. Güneşi ve magmayı oluşturan ateşin ışık olduğunu ve karanlığın rahminde doğmakta olduğunu unutabilir miyiz?

Belki de cenneti cehenneme çeviren ikilemler yaratan ve sözde narsist liderler üreten narsist bir Tanrı bilincine köle olmaktan vazgeçip, sırra ermenin, sorgulamanın zamanı gelmiştir.

Harabe ve Labirent; hala zaman diye bir şey varsa ve sonsuzlukta yolcu olduğumuzun farkındaysak; okumayan kalmamalı diyebileceğim bir yapıt olmuş.

Ey insan; bahaneler üretip sevgiyi somutlaştırma çabasına girmekten bıkmadın mı? Ve saygı destekli sevginin soyutluğunu idrak edip; yorumlamak yerine algılamak ve algı kapılarını açmak için yeterince sabretmedin mi?

 

 

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir